6 Kasım 2008 Perşembe

İKTİDAR MACUNU - HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL


İKTİDAR MACUNU - HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
Postacının bıraktığı beş mektuptan biri bir dergiden geliyordu. Yeniden yeniden okudu. Düşündü. Güldü. Gülümsedi. Sonra bir kez daha okudu. Yine güldü, gülümsedi, düşünmeye başladı.
Radyoda, " bugün posta günü canım sıkılır." diye bir türkü vardı. İki yaşındaki oğlu, koltuğa oturmuş, elindeki plastik tavşanın sesinin nerden çıktığını bulmaya çalışıyordu. Komşu kadın, elma satıcısıyla tartışıyordu. Elma satıcısı, " Allah iki gözümü kör etsin ki, kiloda 10 kuruş kazanıyorum." diyordu. Kadın ise, " İki gözün kör olmasın ki, 100 kuruş kazanıyorsun" diye bağırıyordu. Karşı evin merdivenlerine tam on sekiz tane kız çocuğu toplanmıştı. Boy boy, renk renk, cıvıl cıvıl, tam on sekiz tane kız çocuğu. " Bu sokakta kız çocuğu mu çok, yoksa kızlar bir arada mı oynamaktan hoşlanıyorlar? " diye düşündü. Mektubu yanı başına bıraktı.
" Bak karıcığım" diye seslendi, " ne istiyorlar mektupta?"
Karısı, " Gözleri kör olmasın... bir kilo domatesin yarım kilosu çürük" diye söyleniyordu mutfakta. Ellerini silip geldi:
" Ne diyorlar? "
Yazar, ilk görüyormuş gibi, bir süre baktı karısının yüzüne; sonra,
"İçinde politika olmayan bir hikaye istiyorlar benden" dedi.
Mektubu okuyup bitiren karısı,
" Eee, yazıver " dedi. " Suya sabuna dokunmayan cinsinden bir şeyler yazıver. Demek ki öyle istiyorlar..."
Mektuba bir kez daha göz gezdirdi ve
" Ben şu domateslerin çürüklerini ayıklıyordum.." diyerek çıktı.
" İçinde politika bulunmayan bir hikaye..."
Ne yazsındı ?

Yazımakinesine kağıdı taktı. Bir süre düşündü. sonra bir kadeh rakı aldı. " Bu rakılar da çamur gibi" diye düşündü. " Bu çamur gibi rakılarla politikasız hikaye yazılır mı birader !" diye düşündü. Hikayenin adını koydu: " İKTİDAR MACUNU". ve başladı yazmaya....


Kayısı sıcağı, sarı bir bulut halinde dolaşıyordu dalların, yaprakların arasında. Ön ayağından sicimle bağlı kara bir oğlak, yarıçapı üç metre bir daire içinde kıpır kıpır yiyordu yeşili. Az ötesinde bir inek, dört ayağını gerip yatmış, zaman zaman sineklerini kovarak, tatlı tatlı gevişiyordu. Bir erkek sarıasma kuşu, elma ağacında ıslık çalıp duta geçti. Havada bal kokusu vardı. Karşıki kel dağlar, gözünü alıyordu insanın. Şantiyeden varil, bidon ve çekiç gürültüleri geliyordu.
Şakir Usta, elindeki gazeteyi dizlerine yayarken, uykulu gözlerini kaldırdı,
" Merhaba Necip Efendi" dedi, " Gel bakalım... Şöyle beş dakka dinleneyim dedimdi.."
Necip, dizlerini karnına çekerek oturdu karşısına:
" Ne yazıyor gazeteler? "
Şakir Usta, bezginlikle uzattı gazeteyi:
" Yok, yok, yok... okumam! Beybamdan vasiyetliyim ben. Ne gazete okurum, ne de politikayla uğraşırım. Radyoyu bile dinlemem. bize mi kalmış! Bunca akıllı adam gelip geçmiş, düzeltememiş de, biz mi düzelteceğiz bu ırzı kırık dünyayı!.. Neden ki, bir kere çivisi kopmuş dünyanın, artık töbe tutmaz!"
Güldü, güldü, güldü... Bekledi ki, Şakir Usta da gülsün. O gülmeyince, kızarak devam etti:
" Doğru muyum amma? Kopmuş çivisi bu dünyanın! Rahmetlik beybam akıllı adamdı, bilgili adamdı. Aman oğlum, sen seni bil, sakın politikayla uğraşma, derdi. Politika belalı şey, derdi. Politika, adamı ipe götürür, ipten getirir, derdi. Son vasiyeti de bu oldu. Politikayla uğraşırsan hakkımı helal etmem oğlum, dedi, iki elim yakanda kalır. Onun için ben şimdi ne gazete okurum, ne radyo dinlerim, ne particilik yaparım, ne politikadan konuşurum. Adımız Diplomat Necip'e çımış amma, sen bakma.. Nerde bir politika lafı açsalar, hemen kaçarım ordan. Ne diye ağrısız başımı derde sokayım? Haklı mıyım amma?

Bir süre sustu. Havayı kokladı. İlk görüyormuş gibi ağaçları gözden geçirdi. Gazeteyi eline aldı, eski bir cekete fiyat biçermiş gibi uzağında tutarak baktı, sayfalarını çevirdi, bıraktı.
" Yok, yok.." diye devam etti. " Bu memlekete Talat, Enver, Cemal paşalar gibi idareci gerek. Büyük! O çapta adamlar gelmedi bir daha bu memlekete. Beybam derdi ki, eper İttihat ve Terakki Fırkası kalsaydı, bu memleket Alamanya'dan daha kuvvetli olurdu."
Şakir Usta, uykulu gözlerle dinliyordu. Devam etti Diplomat Necip:
" Beybamın İstiklal Mahkemesine niçin verildiğini biliyorsun, değil mi? Adamı tutup, haksız yere, İstiklal Mahkemesine veriyorlar. Sebeb de, güya, cephedeki askere halktan toplanan çorapları, fanilaları, kazakları, başlıkları yemiş, zimmetine geçirmiş. Kendisi, yardım komitesinin başında çalışıyordu ya... Halbuki, vallahi yalan! Rahmetli yemin ederdi ki, böyle bir şey olmadı, İttihatçı olduğum için beni ezmek istediler, derdi. Beybam akıllı adamdı, Şakir Usta. Taa o zamandan, bugünleri görürdü. Bizim ayakta kalmamız, derdi, Alamanya'nın yanında olmamıza bağlı. Alamanya şimdi yenildi mi sanıyorsun? alamanya yenilmez, Şakir Usta! Gün gelecek, alamanya dünyaya hakim olacak. Bak, göreceksin sen! Diplomat bunu böyle demişti diyeceksin bir gün. Amma, neme gerek... Ben politikayla uğraşmam. Beybamın vasiyeti var. Sözgelimi, ben şimdi politikayla uğraşsam, laf aramızda, bütün partileri lağvederim. açarım İttihatçıların tarihini, bakarım ki ne demişler, ne yapmak istemişler adamlar, bir güzelcene incelerim ve de o gibi bir parti kurarım. Cemal, Enver, Talat gibi birkaç adam bulur, getiririm partinin başına."

Kadın, mutfakta, yazımakinesinin tıkırtısını dinliyordu. " İyi " diye geçirdi içinden, " hikaye ilerliyor galiba." Fakat tıkırtı kesilince merak etti, çıktı mutfaktan,
"İçecek bir şey istiyor musun?" dedi.
"Hayır!" dedi yazar.
"Elma filan getireyem mi?"
"İstemem. Okudun mu şurayı?"
Gazeteyi birlikte okudular ( Muhabir soruyordu cumhurbaşkanına:)
- Anayasamız sosyalizme açık mı, kapalı mı?
- Kapalı!
- Peki ama, Mecliste, sosyalist ilkeleri savunan bir parti var?
- Adamlar bir kere girmişler Meclise; ne yapalım, atalım mı yani?
-Anayasa sosyalizme kapalı olduğuna ve Mecliste de bir sosyalist parti bulunduğuna göre, rejim Anayasa dışına düşmüyor mu?
- Şimdilik, şimdilik karıştırma bu meseleyi!
- Şimdilik?
- Şimdilik..Yo,yo.. yazma bunları; sil bakiim, sil!
- Demokratik sosyalizm için ne diyorsunuz?
- Benim bildiğim, üç çeşit rejim var: Demokrasi, Sosyalizm, Komünizm. Demokratik sosyalizm, işi yumuşatmak için uydurulmuş. Yok öyle şey, aklım ermez!
O sırada radyoda, "Zetinyağlı yiyemem aman - basma da fiston giyemem aman" diye bir türkü vardı. Kadın,
" Ne güzel türkü!" dedi. "Başka ne var gazetede?"
" Türkiye'de halkın hayvansal proteine ihtiyacı varmış. Doğan 100 çocuktan 10 tanesi beyinsiz doğuyormuş.."
" Yani gerizekalı mı?"
" Yok canım.. Bayağı beyinsiz işte..Kafatasının içinde beyin denilen nesne yokmuş. Okusana şurayı!"
Kadın, ısırdığı elmayı çğneyerek göz gezdirdi gazeteye:
" Beyinsiz doğuyor ne demek, kuzum? Öküz desin ya şuna!"
" Öküz olur mu? Öküzün beyni var."
" Hadi, hadi...Ben gideyim de, sen devam et yazına... Kafanı karıştırmayayım... Politikasız hikaye yazıyorsun."
Elmasını ısırarak çıktı.
Yazar, gazetenin kıyısına birtakım hesaplar yapmaya koyuldu: " 300 kira, 40 su, 400 bakkal, 200 manav, 50 elektrik, 75 gazete, 30 kitap, 20 dergi vb., 100 taksit, 30 ödenti, 50 posta..." Yıldız, çiçek, arı, otomobil, kayık resimleri çizdi. İmza attı. Anlamsız şeyler yazdı. " Çüüüüüşş" yazdı beş tane. " Beyinsiz" yazdı sekiz tane " Öküz" yazdı on tane " İnek " yazdı yedi tane " Ayıp yazdı " üç tane. "Biz adam olsak.." yazdı beş tane. "Öküz konuşursa.." yazdı dokuz tane. "Sosyalizm" yazdı on beş tane. "Anayasa" yazdı yirmi tane. Kocaman bir öküz başı çizdi. Öküz başının üzerine çapraz iki çizgi çekti. "Deve tellal iken, eşek berber iken" yazdı üç tane. sonra hepsini karaladı. Bir süre dışarısını seyretti. Kuşlar sürü sürü geçiyorlardı. Kızıltı bir sarılık çökmüştü çevreye. Çamaşır mandalları garip garip sallanıyorlardı sicimde. "En iyisi, hayvan masalları yazmak." diye düşündü. "Öküzü konuşturmalı... İneği konuşturmalı.. Beygiri konuşturmalı.. Tilkiyi konuşturmalı.. La Fontaine ne güzel yapmış bunu! Fakat, uzay çağında, elbette ki değişik konuşur hayvanlar. Maymunun aya gittiği bir zamanda öküz nasıl konuşmalı?"
Oturdu yazımakinesinin başına; kaldığı yerden devam etti " politikasız hikayesine..

Şakir Usta, uzun uzun esnedikten sonra, " Zaman değişmiş kardaşım" dedi. " O Senin dediklerin elli yıl gerilerde kaldı. Baksana, Amerika'yı tutana vatan hayını diyorlar, gohom diyorlar. Ben politikadan filan anlamam amma, şu Amerikalıları hiç mi hiç gözüm tutmuyor. Kovmalı bu canavarları memleketten. Ben olsam.."
Diplomat Necip, şap diye vurdu dizine Şakir Ustanın: " İyi ya işte! Verirsin arkanı alamana, bak gör ne oluyor o zaman!.. Öte git diyen çıkar mı sana?"
"Hangi Alamandan bahsediyorsun sen, bre Necip Efendi? Alaman kendi kıçını kurtarabildimi ki.. Alaman diye bir şey var mı bugün ortada? baksana, ikiye bölünmüş. Alaman, Alaman deyip durduğun hangisi bunların? Hangisinden yana olacaksın?"
"Canım Şakir Usta, hepsi laf onların! ikiye değil ya, onikiye bölünse, gene de Alaman Alamandır.. birine dayarsın arkanı...Hani, derler ya, arkanı ya bir beğe, ya bir dağa. başka bir kurtuluş yolu yok!"
Şakir Usta, yanı başındaki testiden bir tas su doldurup içti.
"Bana kalırsa" dedi. "bunlar hep boş laf." İlle de arkayı dayamak mı lazım? Yani arkayı vermeden kurtuluş yok mu? Arkayı verdikten sonra, geriye ne kalır?.."
Diplomat Necip,
"Ah" dedi, "Beybamın vasiyeti olmasa ...Ben şu plitikayla bir uğraşsam...Amma, beybam akıllı adamdı. O günden bugünü görürdü. Politakayla uğraşma oğlum, derdi; iki elim yakanda, derdi. Onun için, ben şimdi ne gazete okurum, ne radyo dinlerim, ne de particilik yaparım. Politikadan konuşan oldu mu, hemen uzaklaşarım ordan. Ne gereği var, bre Şakir Usta! Çivisi kopmuş bu dünyanın, çivisi!.. Biz mi düzelteceğiz sanki? Bir tekme de sen vur gitsin, allasen. Fakat, söz aramızda, memleket kötüye gidiyor."
Şakir Usta, uzun uzun esnedi.
"Ne gibi yani?"
"Gibisi yok.. Kötüye gidiyor.. Benim o kadar derinine aklım ermez amma.. Şimdi rahmetlik peder sağ olsaydı. hepsini bir bir izah ederdi sana. Akıllı adamdı rahmetlik; Daha o zamandan bugünleri görürdü. Dedikleri bir bir çıkıyor. Alamana sırt çevirdik, bütün işler bozuldu; memleket kötüye gitmeye başladı. İktidara oturmak kolaymı öyle! Beybamın bir lafı vardı. derdi ki rahmetlik; iktidarda kalacak adam, sabah akşam iktidar macunu yemeli. Söztemsili, ben şimdi politikayla uğraşacak olsam, beybamın dediğini aynen tatbik ederim."
Şakir Usta, uzun uzun esnedi, çıkmasın diye, çenesini avcuyla bastırdı.
"Neymiş o, iktidar macunu?"
Diplomat Necip, tespihini bileğine geçirdi, bir süre karıştırdı iç ceplerini; sararmış, kirlenmiş bir defterin yaprakları arasında bir şeyler arandı; sonra,
"bulamadım" dedi. " Herifin birine 10 bin lira verdikti. Faize yani.. On ay geçti. Onun senedi vardı yanımda, ona baktım. Demek ki, öteki senetlerin yanına koymuşum. Bu millete acımayacaksın Şakir Usta! Hırsızlık yapanın elini, yalan söyleyenin dilini keseceksin. Başka türlü yola gelmez bu halk! Alaman disiplini olmadıkça, ahlaksızlıktan kurtulmaz bu millet. Beybam akıllı adamdı. Kimseye güvenme oğlum, derdi. Politikayla uğraşma, derdi. Onun için ben şimdi ne radyo dinlerim. ne gazete okurum. ne de partilere girer çıkarım. Hepsinin canı cehenneme!.. Politikadan bahseden oldu mu, hemen uzaklaşırım ordan. Ne gereği var? Herkes işiyle gücüyle uğraşsa daha iyi değil mi? Söztemsili, ne lüzumu vardı iki meclisin? Tek parti, tek meclis, tek Allah...Ben bunu bilirim. Getireceksin memleketin başına Talat, Enver, Cemal paşalar gibi adamları; vereceksin arkanı Alamana; sen gör o zaman ne oluyor! Politika da artık oyuncak oldu. Sosyalistlik çıktı bir de... Baldırı çıplaklar mebus olacak, meclise girecekmiş. Şunu akıl alır mı? Baldırı çıplak kim, politika kim! Politiak dediğin
varlıkı adam işi. Sen gel, şu şantiyedeki işçiyi mebus yap, meclise yolla... Böyle idare olur mu bre Şakir Usta? Bütün bunlar, ihtirastan ileri geliyor! Şu fani dünyada baş olsan ne olacak, kıç olsan ne olacak? Benim yaşım otuz... Seninkisi altmış... Aramızda şu kadar fark var. Velakin, değişen ne? Talat, Enver ve Cemal paşalardan sonra adam geldi mi bu memlekete? Alamana sırt çevirirsen, akıbetin bu olur işte..! Behey sersem... Fakat şu teresi mutlaka vermeliyim mahkemeye."
Şakir Usta, uzun uzun esnedi. Çenesini bastırıp, elini başına koydu:
" İktidar macunu diyordun.. Nasıl şeydir o?"
Diplomat Necip,
"Haa, o çok mühim!" dedi. "Beybam derdi ki iktidarda kalacak olan adam, mutlaka iktidar macunu yemeli,iktidar macununu bildikten sonra, bir adamın veya bir partinin iktidardan düşmesine asla imkan yoktur! Fakat evvela, arkanı birisine dayaman lazım. söztemsili, arkanı Alamana verdin diyelim. Bir kere, bol bol para alacaksın oradan. Para şart! Bu parayı, güvenilir adamların vasıtasıyla, usturuplu şekilde dağıtacaksın. sonra, bol paralı adamlarını memleketin dört bir yanına salacaksın. Fakirin evinde yatıp, zengine sövecekler; zenginin evinde yatıp, fakire sövecekler. Allah'ın adını ağzından düşürmeyeceksin. İstersen, cünübet cünübet cuma namazına git, fakat cemaatin arasındayken Allaaaah dedin miydi, karşı dağlar Allaaaah diye ses verecek. Sen namazdayken, biri ayakkabını çalacak, saklayacak. Namazdan çıkar çıkmaz, cemaatin içinde ayakkabını arayacaksın ve hemen gazetelere ilan ve de haber yazdıracaksın; filanca mebus, cuma namazındayken ayakkabısını çaldılar, diyerekten. He zaman, her yerde, o mülkiyet düşmanları, o Allahsızlar, o kitapsızlar, dinsizler imansızlar diye nutuk çekeceksin. Zenginler fakirlerden korkarlar fakirler de Zenginlerden. Bunu da göz önünde tutacaksın; Askere mutlaka şirin görüneceksin. Fakir halka çok çok din mektebi açacaksın. Piyasayı durmadan indirip çıkaracaksın. Sıkıştıkça, gizli teşkilat, yeraltı faaliyeti, şebeke, cemiyet, şüpheli şahıslar diyerekten büyük çapta tevkiflere gideceksin. Halkın anlamadığı kelimlerle nutuk atacak ve beyanat vereceksin. Konuşmalarında irir iri rakamlar sıralayacaksın. Sabah akşam temel atar görüneceksin. Temellerde mutlaka kurban keseceksin. Belirsiz kimselere nalet okuyacaksın. Halkın çoğunluğu, yeni şeylerden hazzetmez; onun için, alışkın olduğu şeyleri tutacaksın.."
Bir süre sustu. Gözlerini yumup yumup açtı, kafasındakileri sıraya sokmaya çalıştı, sonra
"Birkaç laf daha vardı, lakin unuttum" diye devam etti. " rahmetli sağ olsaydı, hepsini sıralayıverirdi. Bir başladı mıydı. yarım saat sayardı rahmetlik. Bizde o kafa nerde!.. İşte, derdi rahmetlik, bunların hepsine birden İktidar Macunu derler. Bu macunu yapmasını bilen, iktidardan töbe inmez ve indirilemez, Beybanın vasiyeti olmasa, ben şimdi politikayla uğraşsam, bunun aynını tatbik ederim ve de hiç kimse indiremez beni iktidardan."
Şakir Usta, tatlı tatlı horlamaya başlamıştı bile. bir saksağan, ineğin tepesindeki dala kondu, yaramaz yaramaz öttü. Şakir Usta gözünü açtı,
"Kusura kalma Necip Efendi" dedi, "yorulmuşum. Ne oldu macun? Yaptın bitti mi?"
Diplomat Necip,
"Daha eksikleri var" dedi. "Formilini evde unutmuşum. Çok bir güzel laflar vardı içinde, canım Beybanım vasiyeti olmasa..."

Yazar, kollarını yana açarak gerindi.
"Bitti! diye seslendi karısına. " Şimdi bana bir kadeh bir şey verebilirsin hayatım. Saksağan hınzırı uyandırdı Şakir Ustayı."

2 yorum:

Haccecan dedi ki...

politikadan uzak bir hikaye!
iktidardakilerin iktidar macununun formulü çok kuvvetli , kimse indiremez onu koltuklarından....

kim yazdı bu hikayeyi?

HüseyinSYK dedi ki...

Yazar Hasan Hüseyin Korkmazgil
Yıl: 1974
Kitab: Bıyıklar konuşuyor..